Fikrin hayat haline gelmesi, yazının yaşama dönüşmesi için sözün davranışa, işe, eyleme dökülmesi gerekir. Bu dönüşüm dışarıdaki bir gıdanın insanın, bitkinin veya hayvanın bünyesine girdikten sonra dönüşmesi gibidir. Vücuda girenin dal, budak, yaprak, çiçek, kan, kas haline gelmesi hatta meyveye veya enerjiye dönüştürülmesi gibidir. Dönüşmüyorsa o şeyin faydalı olması şüphelidir.
Niçin okuyup yazıyoruz? Yaptıklarımız sonunda bir şeyin değişip değişmediğini merak ediyor muyuz? Peki, hiçbir şeyin değişmediğini gördüğümüz, bildiğimiz halde neden ve nasıl olur da her şey yolundaymış gibi davranabiliyoruz? Bir insan faydasız olduğunu bile bile bir işi yapmaya niçin devam eder? Yoksa sorun bizde mi? Aslında biz mi değişim istemiyoruz? Yani halkın dertlerinin sürüp gitmesini mi istiyoruz! Peki, hiçbir şey değişmeden dünyamızın, hadi medeniyet dünyamızın değişmesini bekleyebilir miyiz?
Sözün davranışa (amel), yazının eyleme dönüşebilmesi ve değişim yapabilmemiz için bazı basit bilgileri aşağıda maddeler halinde yazıyoruz. Sizler de bunlara bildiklerinizi ekleyebilirsiniz. Ayrıca bu yazımıza yorumlar yazarak düşüncelerinizi sitemiz üzerinden paylaşabilir, katkıda bulunabilirsiniz.
1-Yazınızda yer alan iddianız temel insani değerlere hizmet etmelidir.
Bir iddianın toplumda lehte veya aleyhte tartışmaya değer bulunması için temel insani değerlere dayanması veya o değerlere hizmet etmesi gerekir. Mesela adalet, zulüm, üretim, insanlara faydalı olmak, yoksulların ve güçsüzlerin korunması, can ve mal emniyet gibi…
2-İddianız bir ihtiyaca karşılık gelmeli veya bir eksiği gidermelidir.
Bir fikrin uygulama imkânı bulabilmesi için bir eksiği tamamlama, büyük bir yanlışı düzeltme veya haksızlığı gidermek gibi bir derde deva olması gerekir. Ekonominin arz-talep kuralı burada da geçerlidir. Söz veya yazınızla alıcısı, müşterisi olmayan bir mal veya hizmet pazarlamış olursunuz ki devam ederseniz sonunda sermayenizi bitirir, iflas edersiniz. Aslında bugün çok ideolojik hareket bu durumdadır.
3-Söz ve yazılarınız toplumun önceliklerini gözetmelidir
İnsanların ilgi alanları veya sorunları çok ve çeşitlidir. Bunlardan doğru olanını ele almak için toplumun önceliklerini bilmek gerekir.
Hâlbuki bugün yazılıp çizilen mevzuların büyük bir kısmında toplumun değil bizim veya mensubu olduğumuz kesimlerin önceliklerine göre hareket etmekteyiz. Bu bakımdan Türkiye’de sadece sol kesim değil, İslamcı kesim de topluma önemli oranda yabancılaşmıştır. Yabancılaşmak sadece inançlar ve değerler üzerinden olmaz. Usuller, öncelikler, yaklaşımlar üzerinden de olur. Meşhur hukuk kuralıdır: Usul esasa mukaddemdir.*
4-Yazınıza konu olan mesele doğrudan ele alınmalıdır, dolaylı işleme iddianızı zayıflatır
Yazıda ele alınan mevzu, tarih, insanlar veya başka bir şey üzerinden değil doğrudan ve bugünün meselesi olarak ele alınmalıdır. Mesela çok sık yaptığımız gibi adalet fikri atalar üzerinden işlendiğinde, aslında bugün için bir değeri olmayan ölü bir fikir tartışılmış olur. Çünkü Osmanlıda adaletin olması ne bugün adalete ihtiyacı olana bir şey verir, ne de bunu dile getirene bir şeref kazandırır.
5-Yazınızda hamaset yapılmamalı, milli ve manevi değerler istismar edilmemelidir.
Tezinize itibar veya ağırlık kazandırmak için “vatan, millet, sakarya” yoluna gidilmemeli, insanların kutsi duyguları kullanılıp istismar edilmemelidir. İddianızı başka kabulleri kullanarak ve kolay yoldan değil, bizatihi kendi teziniz, yaklaşımınız ve hünerinizle ispat etmeli ve işlemelisiniz.
Hamaset yaparsanız belki kolay yoldan “taraftar” kazanmış olursunuz ama insanların aklını kullanmalarına engel olursunuz. Yazınızdan veya konuşmanızdan insanların göğüslerinin veya öfkelerinin kabarmasından başka bir şey çıkmaz. Sizi okuyan kimseler sizden yeni bir şey öğrenemez, bir şey de üretemezler. Yani hamasetle fikrinize faydası olmayan bir “taraftar,” hatta belki bir “fanatik” kazanmış olursunuz. Kullandığımız bu tabirlerin ölçüsüz yazılmış bir yazının okuyucusunu ne kadar küçük düşürdüğünü ama bir o kadar da doğru olduğunun farkında olmalısınız.
Varsın teziniz, iddianız küçük olsun ama insanların nefslerine (hislerine, duygularına) değil akla, ahlâka ve vicdanlara başvuru olarak kalsın.
6-İddianızı veya idealinizi temiz tutun, katkı maddeleriyle kirletmeyin
Yazınızı, insanlarla uğraşma, yersiz sevgi, sövgü, yergi, övgü, küçük düşürücü, nefret, tutku, kıskançlık, alaycılık, aşağılama, insanları çekiştirme, zan uyandırma, gıybet ve koğuculuk gibi kötü, çirkin şeylerle değerinden düşürmeyin! Bir eleştiri yapacağınız zaman kişiyi değil fikrini eleştirin. Hatta eleştirdiğiniz insanı karşınıza alarak değil, ona öncelikle saygınızı belirterek başlayın. Unutmayın, bir insanı sevginizi ve saygınızı katarak eleştirirseniz asıl o zaman başarılı olursunuz.
Ne yazık ki, bugün yazılıp çizilen mevzuların önemli bir bölümü yukarıdaki iki maddede saydığımız renk vericiler, tatlandırıcılar, etki arttırıcı ve fikrin tedavülde kalma süresini uzatıcı katkı maddeleriyle doludur!
Böylece bir konuyu ele alan her kişi, yukarıda saydığımız hususları dikkate almadığında, ele aldığı sorunu çözer veya çözmez ama yeni sorunlar çıkarmış olur. Böyle yapmamak gerekir! Çünkü yaptıklarımız çarpan etkisi göstermekte, “çözeceğimiz” sorunları ikiye-üçe katlamaktadır! Unutmayın, toplumda var olan hemen bütün sorunlar çözümlerden türemiştir.
Bir kere daha hatırlatalım ki, yukarıda saydığımız hususlar insanlarda olumlu davranışlar geliştiremez, müsbet hareket oluşturamaz, iyi sonuçlar veremez. Biz, bir konuyu ele alırken her halimizle, usül, yol yordam, başvurulan yollar ve araçlar ve yaklaşımımızla olumlu hareket etmeye bakalım.
2 Comments
Muhammed Ulanmış
4 Ekim 2016 - 20:49Yazı için teşekkür ederim ancak ben her zaman anlamanın yetmediğini aynı zamanda hissetmenin gerekliliğini savunuyorum. Kitap okumanın okullarda ceza olarak uygulandığı bir sistemde ne kadar istekli araştırma ve bilgilendirme yapılabilir ? Aynı zamanda bu bilgiyi dinleyen ne amaçla dinliyor olacak ? Bu derse geç gelen bir çocuğun cezası mı ? Yoksa isteyen bir insanın araştırması mı ? Her şeyden önce bilgiyi özendirmeliyiz..
Talat YASAK
15 Nisan 2016 - 13:16Aslında insanlarla birebir konuştuğunuzda çok temiz, çok iyi niyetli yardımsever, misafirperver insancıl duygular besleyip çok yardımcı oluyorlar. Ancak en ufak bir sorun karşısında aynı insan bütün değerlerini ayaklar altına alacak kendisininde savunduğu davranışları değerleri yerle bir edecek tutum içinede girebiliyorlar. En ufak bir meselede ya da bir konuda ayrı düşmede ya da bir afferin uğruna belki bir ufak menfaat için çok basit kişiliksiz tutum sergileyen olabiliyor. Birebir konuştuğunuzda çok düzgün olan bu insanlar bir anda çok farklı bir tutum sergileyip bütün değerlerini unutup kıytırık bir iş için kendini unutup çok farklı biri olabiliyorlar. Burada anlatmak istediğim: BİLGİLER KİŞİNİN HAYATINA YANSIMADIKÇA İNSANLAR KENDİ FARKINA VARMADIKÇA HERKES KENDİNE BİR KUTSALLIK VERİP KENDİNİ MUBAREK GÖRDÜKÇE BİR ÖZELEŞTİRİ YAPMADIKÇA BİLGİLER HAFIZADA SADECE GENEL KÜLTÜR OLARAK KALIR VE HİÇ BİR İŞE YARAMAZ.DEĞİŞİME ÖNCE KİŞİ KENDİNDE BAŞLAMALI