Niçin okuyoruz? Kimin için yazıyoruz?

6 Comments 504 Views

Nasıl oluyor da insanların bir kısmı okudukları kitaplardan aldıklarıyla dünyalarını imar ediyor, ötekinin dünyası ise “dünya kadar” bilgiye rağmen gelişemiyor, hatta giderek çoraklaşıyor? İki insanın veya toplumun uğraşları sonucundaki bu kadar fark nereden kaynaklanıyor olabilir?

Evlerinde ciltler dolusu kitap varlıkları olanlarımızın hayata bir arpa tanesi kadar artı değer katmamalarını neyle açıklayabiliriz? Ya da mesela, siyasi sohbetlerin/konferansların iflah olmaz, her hafta ve on-yirmi yıllık takipçileri vardır! Nasıl olur da bu insanlar, hayatlarında bir kere olsun, sokakta gördükleri eğrilik veya haksızlığa müdahil olmaz, arkasını döner ve hiçbir şey olmamış gibi yürür, gider!

Resim: http://www.gratisography.com/ Teşekkür ederiz

Resim: http://www.gratisography.com/ Teşekkür ederiz

Çünkü birimiz o kitapları deveye yükler gibi evine yüklüyor ve hayatı boyunca sadra şifa bir fayda elde etmeden bir evden diğerine taşıyarak hamallığını yapıyor. Öteki ise ne aradığını bilerek o metinleri analiz ediyor, unsurlarına ayırıyor, içinden kendisine yararlı olanı alıyor, hayata geçiriyor ve hayatını onlarla zenginleştiriyor.

Yani birimiz kitabı ihtiyaç üzerine, gerektiğinde ödünç alıp okuyor, öteki ise taklitle, telkinle, belki gösteriş için, hatta belki de mülk edinme duygusuyla elimizde tutuyoruz. Ne aradığını bilenimiz o kitaplardan elde ettiklerini birer yapı taşı gibi kullanarak geleceğin dünyasın inşa ediyor. Öteki ise ciltler dolusu işlenmiş, fırınlanmış, boyanmış ağaç hamurunu depoluyor! Hatta kitaplara kaydedilmiş bilginin bile değil, bilginin kayıtlı olduğu kütüklerin bekçiliğini yapıyor!.

Yeni bir dünya inşa etmek okumayla başlar

Öyleyse okurken veya dinlerken boş yere zaman kaybetmemek, bir amaca bağlı olarak okumak ve seçici davranmak gerekir. Mutlaka okumalı, okumayı yüksek ve yüce bir değer haline getirmeli ama ihtiyacımız olanı okumak ve okuduklarımızla amel etmek (onları hayatımıza geçirmek, maddi-manevi ihtiyaçlarımızı karşılamak, eksik ve gediklerimizi kapatmak) gerekir.

Burada kritik düşünme alışkanlığı önemli bir rol oynar ama yaşayan kültürümüzün kritik düşünme ile pek de barışık olmadığını biliyoruz:

Resim: Şimşek_Perfectly-Timed-Pics-‏@Uber_Pix.jpg Teşekkür ederiz

Resim: Şimşek_Perfectly-Timed-Pics-‏@Uber_Pix.jpg
Teşekkür ederiz

Her okuduğumuzda ve yazdığımızda, “Niçin okuyorum?” ve “Kimin için yazıyorum?” diye sormak gerekir. “Okuduğumu ve yazdığımı hayata geçirebilecek miyim, ben kullanmayacaksam kim kullanacak?” diye sorgulamak gerekir. Hatta sorgulamada daha da ileri giderek, “Ben okuduklarımı ve yazdıklarımı kullanmayacaksam başkası neden kullansın?” yargısına kadar götürmek gerekir.

Kadim metinlerimizi okumak, önceki yılların sonbaharlarından aldığımız tohumları toplayarak ve işleyerek yeni zamanlara ekmek gibidir. O tohumları dallarından, budaklarından, yapraklarından, sapından ve samanından ayırarak hayatımıza anlam katan değerler olarak almak gerekir. Bazı değerlerimizi şöyle sıralayabiliriz.

 Okuma ve yazmakta amacımız insani değerleri hayata geçirmek olmalıdır

Doğruluğu, çalışmayı ve insanın gayretini yüceltmek. Sürekli iyilik aramak ve kötülüğün her çeşidini insanlardan def-etmek. Meşru yoldan yenilik yapmak, geleceğe giden yeni “çığırlar” açmak, “iki günümüz birbirine benzemeyecek” derecede değişimi ve gelişmeyi hayatın içine yerleştirmek. Haksızlık, eşitsizlik ve adaletsizlikleri önlemek, bu amaçla toplumda adaleti ve daha iyi yönetimi teşvik etmek. Öğrenmeyi ve insanın yeteneklerini kullanmasını teşvik etmek; erdemli insanın yetişmesinin önündeki engelleri kaldırmak. Yoksulluğun ve halkın şikâyetlerinin daha iyi anlaşılması ve ortadan kaldırılmasını öncelemek. Ahlâkın kaynağı olan dinlerin, ulusalcılıkların baskısından kurtarılması ve etkilerinden temizlenmesi için çalışmak. Böylece kötülüklerin yayılmasının ve yerleşmesinin önce ahlâk ile önüne geçmek, mesela paranın ve metanın insan üzerindeki etkisinin azaltılması için mücadele etmek. Bunları çoğaltabiliriz.

Gecenin gelişi_@DarcyCarnforthİşte bu değerleri bireysel veya toplumsal kişiliğimizin inşa edilmesinde, yeni davranış ve alışkanlık kalıplarının geliştirilmesinde, insan ilişkilerinin iyileştirilmesinde ve kurumlarımızın inşa edilmesi ve effektif olarak çalışmasında kullanabiliriz. Ne var ki bu alanlarda etkili olabilmek için amaçlı, planlı ve programlı çalışmak gerekir. Zira amacı olmayanın hedefler anlamsız kalır.

Yazma alışkanlıklarımızın büyük bir bozulmanın eseri olduğunu ve bozulmayı daha da arttırdığını bilmeyenimiz yoktur. Edebiyat veya dergicilik adı altında yapılan yayınlar bir yere kadar gençlerimizin yetişmesine yardımcı oluyor. Ama ondan sonra klikçiliği ve hizipçiliği yayma aracı haline getiriyor. Ancak devamında ise kısır döngülere mahkum ediyor. Amaçsızlığı, gayesizliği ve okuma-yazmada faydasızlığı bir değer olarak yerleştiriyor ve meşrulaştırıyor. Yani yırtılma, yeniden yola koyulduğumuz yerden tekrar başlıyor!

Ayrıca bu yayın tarzının gençlerimizi bilimden, sanatlardan, adalet emelinden, iktisat ilimlerinden ve bütün bu alanlarda gerçek araştırmaların yapılmasından uzak tuttuğunu görüyoruz. Bu amaçsız ve hiçbir fayda gözetmeyen yayınlar bir medeniyetin gelişmesinde önemli rolü olan uzmanlık gerçeğini ve mesleki çabaları da gölgede bırakıyorlar.

Yazımızdan bazı pratik sonuçlar çıkarmaya çalışalım:

-Okuma, yazma ve yayın yapma alışkanlıklarımızı, hatta geleneğimizi bir özeleştiriye tabi tutmak gerekiyor.

-“Sürüyle” yayınımız varken, bu yayınların –istisnalar dışında- hayatın hemen hiçbir alanının inşa edilmesiyle ilgilenmediğini görüyoruz.

20160131_141310-Yazı ve söz hayatımızla pratik ve gerçek hayatımız arasında büyük bir uçurumun meydana geldiğini ve bu kopukluğu gidermemiz gerektiğini görüp tartışmak gerekir.

-Söz söyleme, dinleme, okuma ve yazmada yapılan şeyin topluma nasıl bir fayda sağlayacağını planlamak ve işin sonunda elde edilen faydayı ölçmek gerekir.

-Akıl âlemimizde daha fazla bozulma olmadan, dünyamızı inşa etmenin ancak fillerimiz, eylemlerimiz ve eserlerimizle mümkün olabileceğini çok geç olmadan görüp tartışmamız ve ona göre davranışlar geliştirmemiz gerekir.

 

Yazıyı Paylaşırmısınız

About the author

A.Ü. DTCF mezunu. İngiltere, Sheffield Üniversitesinde Enformasyon Yönetimi, İsrail'de Kırsal Bölgesel Kalkınma Planlaması Post Graduate Study. Yayınlanmış çalışmaları: Söz İncileri; Divan Edebiyatından Seçilmiş Beyitler (2. baskı), Önce Söz Vardı; Fıkıh, Edebiyat ve Tasavvuftan Seçmeler. İlgi alanları: Yenilik, değişim, Gelişme. Uzmanlık alanı: Proje Yönetimi.

Related Articles

6 Comments

  1. S.Selçuk

    Yazıda tartışmasız katılacağım unsur “kritik düşünme alışkanlığı” üzerine yapılan vurgu oldu. Yazıda okuma eyleminin zaten alışkanlık olduğu, bunun nasıl nitelikli hale getirilebileceği işlenmiş lakin bizim bu ‘nasıl’ sorusunu irdelemeden evvel okuma alışkanlığımızı sorgulamamız lazım. Türk çocukları kitap okuma konusunda çoğu Afrika Ülkelerinin gerisinde kalmış durumda. Japonya’da toplumun % 14 ü, Amerika’da % 12 si, İngiltere’de ve Fransa’da %21i düzenli kitap okurken Türkiye ‘de yalnız 10.000 kişide 1 kişi düzenli kitap okuyor. Naçizane tavsiyem ‘niçin okuduğumuz’ konusuna değinirken okuma eyleminin de zaruretine ve ülkemizdeki vahim duruma dikkat çekmek icap ederdi. Saygı ve sevgilerimle…

  2. Talat YASAK

    Rabbimizin ilk emri “Oku!” ama sadece “oku” değildir. Ayet’te “Yaradan Rabbin adıyla ok!” diyor.Okuduğumuz Yaradan Rabbimizin emrine göre olmalı. Okumak için sırf okumuş olmak için değil, bir fayda sağlayacak insana değer katacak ve Rabbimizi memnun edecek şekilde okunursa zaten bütün problemler çözülmüş olur. Birilerinin-birilerine çok büyük yazar demesi birilerinin kitaplarının milyonlar satması değil, insanlığa katkı sağlıyorsa okuma değeri olan bir eser olur. Kişiye değer katan kitaplar okunmalı.Çünkü Hz Muhammed (s.a.s) “faydasız ilimden sana sığınırım” demiştir.
    Ayrıca okunan eser bir genel kültür olarak hafızada kalırsa günlük yaşantımıza inmezse o okumada bir değer ifade etmez

  3. birgül toktaş

    “Reklamı yapılan kitab, iyi kitab değildir.” Ben bu fikre iştirak ediyor ve yeni tavsiyem olarak, çok satan, çok reklamı yapılan kitabları değil, sizin fikir dünyanızı zenginleştirecek, manevi derinliğinizi ziyadeleştirecek, sizi terakki ettirecek kitablar okuyunuz. Tarih okumak aklı ziyadeleştirir. Doğruyu yazan tarih kitabları okuyunuz, Hamiyetperverlik hislerinizi geliştiren kitablar okuyunuz. Çocuk terbiyesi ve annelik, aile saadeti ve İslam hanımefendisi olmayı teşvik eden kitabları okuyunuz. Sahabe’yi okuyunuz. İslâm Tarihi okuyunuz. Edebi zevkinizi geliştirecek eserler okuyunuz. Ve tabiki, iman esaslarını, kalbe, ruha nakşeden, ilmî, tasavvufî eserleri okuyunuz.
    Firuzan Mahinur Sultan

    • admin

      “Niçin Okuyoruz, Kimin İçin Yazıyoruz?” yazımıza yaptığınız yorumunuz için teşekkür ederiz. “Çok satan, çok reklamı yapılan kitablar”dan neyi kastettiğinizi anlayamadık. Çünkü yazımızda reklamı yapılan yahut reklamı yapılmış tavsiye edilen herhangi bir kitap yer almıyor. Ayrıca, yorum olarak yazdığınız yazının size mi, yoksa Firuzan Mahinur Sultan adlı kişiye mi ait olduğunu anlayamadık.
      Sonuç olarak fikrinize saygı duyuyoruz. Fakat usül yönünden, birden bire tavsiyede bulunmanın doğru bir yol olduğundan emin değiliz. Ne var ki, katkınız için tekrar ve çok teşekkür ederiz Hanımefendi.

  4. Rabia Gümüş

    Daha çok medyanın etkisiyle amaçsızlaştırılan kitle, okuma- yazma konusunda da amaçsız kalmaya devam ediyor. Okuma-yazma alışkanlığı daha çok boş vakitlerini doldurmak olarak yerleşiyor, dolayısıyla bir fayda temin etmede yetersiz kalıyor. Bizler için okuma-yazma konusunda bir düstur olarak Peygamber Efendimiz’in “faydasız ilimden Allah’a sığındığını” hatırlamak; faydasız ilmi öğrenmemek ve yaymamak konusunda kılavuz olacaktır.
    Faydasız ilimden kaçınmaktan başka okuma-yazmanın fiillerimizde, davranışlarımızda, eserlerimizde ete-kemiğe bürünmesi ve görünür hale gelmesi gerekir. Konu hakkında bir hadisi şerif paylaşarak yorumu bitiriyorum:
    Ziyad bin Lebid (ra)’den rivayet edildiğine göre “Hz. Peygamber (sav) birtakım şeyler anlattı ve arkasından: ‘İşte bunlar ilmin gittiği zamanda olur’ buyurdu. Ben de: ‘ Ey Allah’ın Rasûlü, biz Kuranı okumaktayız, bunu evlatlarımıza da okutmaktayız, evlatlarımız da kendi evlatlarına okuturlar. Bu halde iken ilim nasıl gidebilir?’ dedim: ‘Ey Ziyad, Allah hayrını versin, ben de seni Medine’nin en kavrayışlısı (fakihi) bilirdim. Yahudi ve hristiyanlar içindekilerle amel etmeden Tevrat ve İncil’i okumuyorlar mı?’ buyurdu. ” (Buhari)
    Buna göre ilim var olacak ama onunla amel olunmadığından yok sayılacaktır.

  5. Nur Aydın

    Yazınızla ilgili bir husus da şudur: Medya veyahut gündemin belirlediği sözüm ona “en çok okunan yada popüler” kitap ve romanların “okudum” demek için okunuyor olması.. Bir kitap veya bir konu ve ilmin üzerinde ya da yazarın, nitelik ve niceliğin göz ardı edilmesi..Kitabın içeriğinden ziyade kapağına, cildine göre alınması… Yazıda da bahsedildiği üzere, insan önce sorgulamasını öğrenmesi, okuyacağı eserleri de iyi tayin ve tesbit etmesi gerekir.
    Peki neye göre ve nasıl bir tesbit yapılacak?
    Kişinin okuyacağı kitabı moda olan veya popüler olan bir kitap diye okumak yerine “bu kitap bana ne katacak,” “ihtiyacım olan bilgiyi verecek mi” ve “nitelik bakımından değer ifade ediyor mu” gibi kıstaslarla kitaplarda seçici olmalıyız. Çok okumaktan ziyade anlayarak okunan nitelikli bir yol tayin etmeliyiz ki elde ettiğimiz bilgiyi hazmedip hayatımıza geçirebilmek mümkün olsun. Teşekkür ederim.

Leave a Reply to Nur Aydın

Your email address will not be published. Required fields are marked (required)

Cancel

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.